İstanbul'u dinliyorum, gözlerim yaşlı

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim yaşlı
Önce hafiften bir gaz bombası geliyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Güvendiklerimiz, baştan sona;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Direnenlerin hiç durmayan çığlıkları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim yaşlı.

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim yaşlı;
Taşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Polisler çekiliyor taksimden;
Bir kadının sesi geliyor;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim yaşlı.                    

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim yaşlı;
Serin serin Eskişehir Cıvıl cıvıl Ankara,İzmir,Bursa,Antalya ..
Güven dolu avlular
Halk darbesinin sesleri geliyor her ilden
Güzelim bahar rüzgarında gaz kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim yaşlı.                    

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim yaşlı;
Başımda eski alkolsüzlüğün sarhoşluğu
Loş istiklaliyle bir Türkiye;
Dinmeyen bağırışların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, bütün içtenliğimle!


ORHAN VELİ KANIK TAN HERKESE HEDİYEM OLSUN



0 yorum:

Sessiz kelimelerim




Zamanı var derken nasıl da birden geldi
Hayali var derken nereden geldi gerçeği
Ben daha anlatmadan başladı söylemeye
Her zamankinden aldım diyemem seni ve sözlerini . .

Nasıl özlemiş ellerim bir gün kaybettiklerini
Eskisi gibi olmaman sanırım dünya yı değiştirdi
Adım attıkça kaçan bir kalp yok sanırım karşımda
Rüzgarın bile zorla kendine çekiyor beni . .

Kalbine vuruyor bütün gözyaşlarım, dinle beni
Gel yeniden yazalım , en baştan tüm cümleleri
Yeter, geçip gitme sözcüklerimin yanından
Özledim ben de senin tüm istediklerini

Tonlamasından hissettiriyor gitarım kendini
Sözlerim mi eksik diyorum, yoksa sen mi
Notalara basmakla da geçmiyor içimdeki sızı
Şarkıyı değiştirmenin zamanı  artık geldi . .



0 yorum:

Aklındakileri istiyorum


Sevincini attın mı gölgeye ?
yoksa sadece ellerini mi birleştiriyorsun
stresli anların seni bırakmadığında
arkana baktın mı adımını atmadan önce ?
Uzaklara dalma kuşlar uçarken
sadece dinle kanatlarının seni çağırışını
yok yok daha düşmediler
daha zamanı var, her birinin yok olma zamanı
Acını içine mi gömdün yoksa
yoksa sadece üstüne toprak mı attın
gözükmesini istemediğin çıplaklıkların?
silkelesem atar mısın istediklerimi üstünden ?
Bekleme gelmesini yeni dünyaların
yeni kapıların açılmasını
seni bekleyen ufak yapraklara bin
baharda bir gezinti istememiş miydin ?
Kelimelerini bana ver çabuk
kağıda sardın mı söyleyeceklerini ?
diline gelemeyen cümlelerini istemiyorum
saçmalama artık aklındakileri istiyorum.



0 yorum:

Sen de mi?!

       Malumunuz sosyal medya aldı başını gidiyor. Durum güncellemeleri, videolar ve fotoğraf paylaşımları bazen öylesine bir bakmaya girdiğiniz de bile o kadar oyalayıcı olabiliyor ki!  Eh el atmayan kalmadı denilebilir bu sektöre de ondan.  Hadi şuna da bakıyım, bi video daha izleyeyim derken alıp başını gidiyor bu tıklamalar…
     Fakat son zamanlarda dikkatimi çeken ne bir müzik videosu, ne bir kedi videosu, ne de bir hayli karşılaşmaya başladığım 'vine' videoları.  Tüm bunların yanında asıl dikkatimi çeken arkadaş listemdeki yurt dışına çıkma oranındaki ani ve nispetvari artış!
     
      Bir gün giriyorum "... Amsterdam'da.", "... 3 diğer kişi ile birlikte Roma'da.", bir gün giriyorum Cafe de Flore' de yer bildirimleri... Fotoğraflar ve beğeniler havada uçuşuyor!



       İnsan düşünmeden edemiyor, bu pasaport vize ben uyurken bedava dağıtıldı da uyanana kadar millet bavulunu toplayıp dört bir yana dağıldı mı acaba diye. 
       
       Ve biraz araştırınca görülüyor ki vize ve pasaport işlemlerini gözünde büyüten insanlar (bknz. tüm bunları öğrenmeden önceki ben) uyuyorlar gerçekten, yol alanlar uyanan kesimden. 

       Ben de hala uyuyorum diyen insanlardansanız, hala bu yazıyı okuyorsanız ve halihazırda bir öğrenciyseniz doğru kesime seslendiğime sevinebilir; bu yazının ucundan kıyısından bile olsa size hitap edeceğinin garantisini verebilirim :)

       Öncelikle, öğrenciyseniz ve pasaport almak istiyorsanız işler bir tık daha kolay. Eğer yurt dışında staj, teknik gezi, seminer, konferans veya toplantı vb. etkinliklere katılacaksanız pasaport harcından muaf olabiliyorsunuz. Peki neler mi lazım? Ayrıntılı bilgiyi buradan alabilirsiniz: http://pasaport.iem.gov.tr/?page_id=524

       Bazı okullarda ise iş daha da kolaylaşıyor. Mesela Boğaziçi Üniversitesi. Okulunuzun öğrenci işleri dekanlığı ile yapacağınız bir görüşmeden sonra kültürel amaçlı geziye çıkma adı altında 1 yıllık pasapotunuzu ücretsiz alabiliyorsunuz ! Peki nasıl mı? http://www.ogrencidekanligi.boun.edu.tr/PasaportHarciMuafiyetBelgesiBasvuruFormu.doc , bu linke girip muafiyet formunu doldurarak ilk adımı attınız bile. Daha sonra iş danışman öğretmeninizin onayını almaya geliyor. Muhtemelen karşı çıkacak bir danışman olmayacak, onayı aldıktan sonra  işiniz tekrardan öğrenci dekanlığı ile. Belki birkaç gününüzün birkaç saatini bu uğraşa ayırmak durumunda kalacaksınız, fakat öğrenci olarak yurt dışına çıktığınızı, kısıtlı bir bütçeye sahip olduğunuzu ve yanımda ne götürsem kardır düşüncelerinizi hesaba katarsak sonucu bir hayli sevindirici! 

       Bir öğrenci olarak artık pasaport harcından muafız ve işimiz daha kolay. Şimdi ise değinmek istediğim bir diğer konu yurt içinde gezer gibi gezebileceğiniz yerlerin olduğu. Nasıl mı? Vizesiz ülkeleri araştırarak! Son düzenlemelere göre Türkiye'den vizesiz gidilebilen, oldukça görülesi yerler var ve eğer amacınız neresi olursa olsun gezip eğlenmekse cazipliği göz ardı edilemeyecek boyutlarda. Peki seçeneklerimiz arasında neler mi var? 
Son Duruma Göre Vize muafiyeti anlaşması imzalanan ülkeler şunlar:

Antigua -Barbuda, Arjantin, Arnavutluk,
Bahamalar, Barbados, Belize, Bolivya, Bosna-Hersek, Brezilya, Belarus (Beyaz Rusya)
Ekvador, El Salvador,
Fas, Fiji, Filipinler,
Guatemala, Güney Afrika Cumhuriyeti, Gürcistan,
Haiti, Hırvatistan, Honduras, Hong Kong,
İran,
Jamaika, Japonya,
Karadağ, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kolombiya, Kore Cumhuriyeti (Güney Kore), Kosova, Kosta Rika,Karayip
Libya, Lübnan,
Makau Özel İdare Bölgesi, Makedonya, Maldivler, Malezya, Mauritus, Moldova, Moğolistan
Nikaragua,
Pakistan, Palau Cumhuriyeti, Paraguay, Rusya, St. Vincent-Grenadines, Singapur, Solomon Adaları, Sri Lanka, Suriye, Svaziland,
Şili,
Tanzanya, Tayland, Trinidad-Tobago, Tunus, Tuvalu,
Uruguay,
Ürdün,
Venezuela, Vatikan,
Katar,
Kamerun,
Yemen, Yeni Zelanda
Ukrayna.

Görüldüğü üzre bir hayli seçenek mevcut. Çoğunda 90 güne kadar olacak turistik gezilerde vize uygulaması yok. Fakat tabi ki ayrıntılı ve en güncel bilgiyi gideceğiniz ülkenin konsolosluk sayfalarında bulabilirsiniz.

       Vize uygulaması olmayan ülkeler ilginizi çekmediyse ve hazır çıkmışken birçok ülkeyi gezmeliyim diyorsanız da  karşımıza Schengen vizesi çıkıyor. Bu vizeyle Avrupa Birliği üye ülkelerini tek bir vizeyle ziyaret edebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için: http://www.schengenvizesi.com/

       Bir başka gereklilik ise kuşkusuz uçak bileti bulmak. Bu konuda ise tek tek siteleri gezip yorulmak yerine skyscanner.com dan yapacağınız tek bir aramayla uluslararası çoğu hava şirketine ulaşabilme şansınız mevcut. Kalkış ve varış yerini, tercih ettiğiniz günü yazmanız durumunda çeşitli hava şirketlerinin bilet fiyatlarını tek bir sayfada görebilirsiniz.
Ama tabiki size tavsiyem, skyscanner da ucuz bir bilet bulsanız bile mutlaka hava şirketinin kendi sitesine girip bilet fiyatını birde oradan kontrol etmeniz. Çünkü bazen firmaların kendi sitelerinde çok daha uygun fiyatlar bile görebilirsiniz. 

      Son önerim ise, kararınızı verip yurt dışına çıkmaya hazırlanırken gitmişken görülmesi gereken yerler hakkında yazılmış blogları, gezi yazılarını ya da önerileri araştırmanız. Böylece sizden önce gidenlerin ne gibi yerleri ne şekilde gezdiklerini, neler tecrübelediklerini ve önerilerini göz önünde bulundurarak daha rahat bir tatil geçirebilirsiniz. 

     Şimdilik benden bu kadar. İyi tatiller!
                                     

                                                                                                                                                                        Ezgi Y.

0 yorum:

Hamile Kadının Sokakta Gezmesi Hiiiiç Caiz Değildir



     Kin, hiddet, öfke. Adamın en çok gözlerindeki kin, hiddet, öfke düşündürtmüştür beni. 

     Nefret, tehdit ve diğer kişilerin hakkına kastetmeyen her türlü görüş katlanabilinir olmalı, katlanılabilmelidir, düşünce özgürlüğünden bahsediyorsak. biri animasyon çocuk pornosu serbest olsun hatta bir başkası bırakın hamile kadını, kadın hiç dışarı çıkmamalıdır bile diyebilir. diyebilir yani. "la havle" çektirip, sabırları zorlasa da görüş, görüştür.

      Ama bu hiddet? velev ki hadi velev ki hamile kadının sokağa çıkması yasak olsun tamamen islam'da. velev ki sen doğrusun. ama nedir bu hiddet? 


     Domuz eti islam'da haram. reklamlarda domuz eti olsa , "kanatlı, kanatsız" yeseler, o zaman "utanmadan nasıl domuz eti yiyorlar?" mı diyeceksin, utanmadan içki içiyorlar...

     Tabi muhakkak bunları da diyenler olur, ama "kadın". "kadın" öyle damarlarındaki kanın beyne gitmesini engelleyen bir konu/durum/nesnemsi olmuş ki kimilerinin gözünde, tahakkümleri kıt bir biçimde ne kadar abes olduklarını görebiliyorlar, ve de ne kadar "zalim".

     Velev ki kimileri yanlış yapıyor. O kulları böyle aleni bir şekilde, hop oturup hop kalkarak kınamak mıdır onları yanlışlarından alıkoyacak? Sorsak kendisine, doğrulamaz mı hz.muhammed'in "kınadığınız başınıza gelmedikçe ölmezsiniz" hadisini.

     Ama kimse demez, "utanmadan kulları kınıyor" diye.

     Onun yerine "utanmadan, bikini giyiyor" denir, "utanmadan kırıtıyor, denir". Utanma duygusu sadece ve sadece kadında cinselliği için olması gereken bir mevhum gibi.

     Böylece kadının "utanma duygularına" da bir nevi tecavüz edilir. Allah'dan utan(a)madığı için kullarından utanmayan müslüman kadın, belki de bu şekilde Allah'tan utanmayıp kullardan utanmaya teşvik edilir. Daha bir ikiyüzlüleşir.

     Sonra da tüm suç, dinde olur. 100 lerce yıldır değişik değişik yorumlanan dinde. Çarpık düşünceleri teşhis edip, nedenlerini analiz etmek, elbette ki dinin kendisini direkt sorumlu ilan etmekten daha çok mesai gerektirir.


     Ve bu mesaiden kaytartığımız zamanlarda da dini ısrarla hedef gösteririz. sonra dinci/dindar/şakirt/mümin/müslüman/inanan bir takım insanlar da tutup nefret dolu yorumlar yaparlar kimi fotoğrafların altına. biz de tabi onlardan nefret ederiz sonra. sonra biz hep böyle nefret ederiz birbirimizden. aynı toplumun aynı insanları olarak , ötekileştirerek. gereksizce.

     Ne kadar da az düşünürüz.

     Kin, hiddet, öfke.. ama en çok da onların neden olduğu nefret üzer beni.

0 yorum:

UKULELE

     


        Ukulele..  Hawaii dilinde zıplayan pire anlamına geliyormuş dostlar.  Ukulele şekil olarak gitara benzeyen, 4 naylon telli bir enstrümandır, çocuk gitarı değil yani.. Hawaii gitarı olarak da bilinir ama aslında Portekizli göçmenler Hawaii’ye getirmiştir. Portekiz’de kullanılan adı Cavaquinho imiş. Çoğunlukla uke olarak kısaltılır.Tellerinin akortu G, C, E, A veya A, D, F#, B şeklindedir.Normal bir ukulele naylon veya kiriş telli olabilir. Ukuleler kendi aralarında dört boyuta ayrılırlar,bunlar: soprano,konsert,tenor ve baritondur. Boyut olarak küçük bir enstrüman da olsa, birçok ünlü gitarist ve sanatçı bu aleti konserlerinde kullanmış ve dinleyicisine bu aletin sesini kanıtlamıştır. 1880 lere dayanan geçmişi olduğu biliniyor belgelere göre ama gitardan da eski olduğunu söyleyenler var, fotoğraflı kanıtları da varmış .



     Ukulele 60′lı yıllara kadar popülerliğini korudu. 60′lardan sonra büyük ihtimal elektronik gitarların ün salmasıyla ukulele popülerliğini kaybetmeye başladı. Ama Jimi Hendrix ve George Harrison gibi muhteşem isimlerin ukuleleyi tıngırdattığını unutmayalım. Neyse ki şimdilerde ukulele yeniden canlanmaya başlıyor! Benim bildiğim bir sürü sanatçı oldu bu aleti çalan ve gitarlarla içli dışlı olan hayatımda bu enstrümana başlamamak için hiçbir neden göremiyorum:) İlk fırsatta gözüm gibi baktığım gitarımı satıp bir ukulele edineceğim sanırım. İhanet gibi değil de , değişiklik ikimize de iyi gelecek sanırım.  Dört telli olması ve nota yerlerinin biraz daha değişik olması biraz zorlayabilir, sanırım en üstteki bas telinin altında en ince telinin olması da zorlayabilir; ama ufacık bir enstrüman sonuçta , çalarız heralde! :) Size de tavsiye ediyorum ( bir enstrümana başlayasım var, çalsam iyi olacak gibi şeyler diyen arkadaşlar) 


 Jake Shimabukuro   

 Larry O'Gaff & Swallowtail Medley

 Shunga Yung videolarını 

 izlemenizi öneriyorum :)



0 yorum:

POKEMON

     Pokémon kelimesi "Pocket" (Cep) ve "Monster" (Canavar) kelimelerinin birbirlerine eklenmesiyle ve eklenen kelimelerin kısaltılmasıyla elde edilmiştir. Bundaki mantık şudur; Pokémonlar, "Pokéball"ların yani (Pokétop) içine girerek cebe girecek kadar kolay taşınabilir hale gelirler. Pokemon birçok çocuğun hayallerini süslemiştir.Bazı çocukların kendisini pokemon gibi düşünerek balkondan atlayıp yaşamının sonlandırması sonucu pokemon birçok kez tv lerden kaldırılmıştır . 
     Pokemon birçok dile çevrilerek çocukların gözdesi olmayı başarmıştır. TV Serisi olarak 500'den fazla bölümü vardır. Diamond/Pearl serisiyle bu sayı sürekli artmaktadır. 12 tane de sinema filmi vardır.Birinde Ash ve dostları Mewtwo ile savaşırlar. Pokémon gelmiş geçmiş en iyi animelerden biridir. Amerika, Asya ve tüm Avrupada izlenme, satın alınma ve okunma rekorları kırmıştır ve Pokémon büyük küçük herkesin gönlünde taht kurmuştur. Pokémon'un 40'ı geçkin video oyunu vardır ve bu sayı hızla artmaya devam etmektedir.
     Aynı zaman da Pokémon, ödül kazanmış bir anime, manga, video oyunu serisidir. Türkçeye "Cep Canavarları" olarak çevirilen "Pokémon" ilk defa 1989 yılında düşünce olarak ortaya çıkmıştır. Orijinali Satoshi Tajiri'nin 1995 yılında yarattığı bir video oyunudur. Orijinal çıkışı video oyunu olmasına rağmen kart oyunu, manga gibi dallara uzanan bir animedir.
     Buraya kadar vikipedi bilgilerinden bir kısım gördünüz, biraz da benim gözümden bakalım şu pokemona :)

     Tarih 1999’du. O gün pokemonu ilk kez seyretmiştim. O zamanlar Pikachu’nun attığı şimşek şokları  Tom ve Jerry’e, Bugsy Bunny’e ve Red Kit e olan ilgimi tamamen söndürmüştü. Çünkü o farklıydı. Diğer seyrettiğim çocuk programları gibi günübirlik beni eğlendirmiyordu. Akılda iz, yürekte heyecan, gelecek için merak ve güçlü bir hayal gücü bırakmıştı bende.  
     Neyse asıl konuya gelelim. Bu heyecan yapıcı eserin ilk pokemonları en azından benim için derinden etkileyici idi: “Bulbasaur, Charmander, Squirtle ve Pikachu “ Biri jilet yaprak, biri alev topu, biri su tabancası ve biri de şimşek şoku atıyordu. Aralarında cübbesine göre en güçlüsünün Bulbasaur olduğunu düşünsemde pokemonun taş-kâğıt-makas olayına benzer mantık unsuru karşısında bir zaman sonra bu düşüncem de kaynayıp bulutlara karışmıştı. Ve daha sonra,  şunu da öğrendim: “Charmander’in kuyruğundaki yanan alev onun yaşamasını sağlar.” Bir başka olarak da; “Pikachu’nun ani duyum anında kulakları bir anda yukarı kalkar, tıkırdanır.” İşte! Pokemonu sıradan dışı yapan diğer bir faktörde buydu. Biyolojik mantığında ekli olması olayıydı.
     Pokemon kimi zamanda çok etkilemişti beni. Mahallemdeki herkese adını andırtmıştı. Hele Kadabra’nın çıktığı bölüm. Görende mahallemizin yukarısından F–16 uçakları geçti zannedecek. Mahalle, gaz halindeki maddeler gibi bertaraf olmuştu: Yok, neymiş “Ash Kadabra’ya karşı niye plastik kaşıklar ( Hani pikniklerde kullanılır ya ) kullanmıyor. Vaay Kadabra’ya bak çok güçlü. “
     Sonra Pokemon tasoları – oyunları – kartları – oyuncakları piyasaya düştü. Amanın! Kara Borsa gitti dolarlar! Denilecek cinsten. Mahalledeki tek sosyal aktivite olmuştu. Futbolu, basketbolu oynamak mahallenin kızlarına kalmıştı. Futbol topu olan topunu aldığı gibi pokemon tasoları ile takas edebilecek enayi arıyordu. Sonra Pokemon, teorileri ile hepimizi şaşkına döndürmüştü. “Hele Roket Takımı, Viridian Şehri’ne geri dönerken Viridian Şehri Roket Takımı binasında yaşanan patlama ve ardından çıkan hareketli bir mavi ışık.” Mewtwo’nun ayak iziydi o olay. Mahalledeki bir grup onun robot olduğunu, diğer kişiler de patlama olduğunu düşünmüştü. Bir başka olarak da; “ Gengar ile Alakazam’ın savaştığı bölüm ve Gengar’ın hakkında pokedexte fazla bilgi bulunmaması. “ O gün sadece Gengar mı daha güçlü Alakazam mı daha güçlü bu konuşuldu. Daha güçlü olan bana göre Alakazam olsa da çoğunluk Gengar’ı daha güçlü seçti.
     Sonra bu efsane böyle devam ederken bir olay yaşandı.“ Bir psikopat velet ben Pigdeottoyum diye camdan kendini bir yaşlı kadının sırtına salıvermiş. “ Fakat o velet, yaptığı psikopatlığın sonunda Pigdeotto değil Mefta olmuştu. Velet Mefta olur olmaz Pokemonun Türkiye’de yayını bir süre durduruldu. Bir an uykudan uyandırıldığımızı düşündük. Çok kırgındık. Fakat geri dönüşü yoktu.
     Fakat uyandırılma acımızı tatmin edecek olaylarda yaşandı. Pokemonun İlk Filmi piyasaya sürüldü. Böylece bazı sırlar öğrenildi ve 2006 yılına kadarki tüm pokemonların en güçlüsü olan pokemon görüldü. Alakazam’ın, Gengar’ın, Pikachu’nun, Bulbasaur’un, Charizard’ın en güçlü pokemon olduğu düşünenler ise havayı almıştı. Aradan birkaç sene geçti. Pokemon Gold & Silver oyunları ile yeni 101 pokemon piyasaya sürüldü. Lugia’nın 2.nesil pokemon olduğu ve Ash’in pokemonun ilk bölümünde gördüğü gizemli pokemonun Ho-oh anlaşıldı. Yani pokemon dış dünyada büyüyor, gelişiyor ve evrim geçiriyordu. Talepler git gide artıyor, coşuyordu.
     Sonra yeni bir üzüntü ile karşı karşıya kaldık. Pokemon dış dünyada büyüse de Türkiye’de, özelliklerini kendisi gibi yayımlanan Japon yapımı animeler karşısında yitiriyodu: “ Digimon, Beyblade, Yugioh ve diğerleri “ Bu diğer 3 animede kendine has kural ve atmosferleri ile harikaydı. Ve pokemonun gizemini genel olarak yok ettiler. Bu yüzden Pokemonun Türkçe dublajı 4 sezon sürdü ve pokemon tasolarına ve diğerlerine olan ilgi tamamen olmasa da büyük oranda yok oldu. Geçmişteki gibi pokemon heyecan içeceği değildi artık.
     Hatta pokemonun gizemi öyle bir yok oldu ki eğer 15 yaş üstü iseniz şu an yeni tanıştığınız birine pokemon seyrediyorum diyin yüzde 75 oranla sizinle dalga geçecektir. Çünkü bende öyle oldu. Dört duvara kilitlendim. Erginleşmemiş diye bilindim. Ama önemi yok pokemon hala vücudumda demir gibi zinde, halde işliyor. Fakat sonradan da işleyecek mi daha doğrusu işletecekler mi onu Allah bilir. Tartışılmaz etkileri olan bu çizgi filmini konu etmek boynumun borcuydu tabi ki.
   

      Herkes için geçerli değil bu söylediklerim. Sonuç olarak 1999 yılından yaklaşık 14 sene geçti ve bu geçen her zamanda pokemon büyüdü. O kadar büyüdü ki 35 tane efsanevi pokemon, 500 tane efsanevi olmayan pokemon var. Üstelik onlarca pokemon oyunu + yüzlerce hackli pokemon oyunu, 500 den fazla pokemon bölümü ve 12 tane pokemon filmi de var. Ve hala dış dünyada pokemonlar ile ilgili yeni haberler bekleniyor.

2 yorum: